17.10.2025
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Emek Büroları Koordinatörü Gamze Taşcıer, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü nedeniyle yazılı bir açıklama yayımladı. Türkiye’de yoksulluğun kader değil, iktidarın tercihi olduğunu vurgulayan Taşcıer, “Ekonomik kriz ağır bir insan hakları krizine dönüştü. 17 milyon 821 bin kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Çocuklar aç, yaşlılar güvencesiz, kadınlar yoksulluğun en ağır yükünü taşıyor. Faize 1,4 trilyon lira ayrılırken, yoksullukla mücadeleye sadece 275 milyar lira ayrıldı. Bu bir kriz değil, sistematik bir yoksullaştırma düzenidir” değerlendirmesinde bulundu. Taşcıer’in açıklaması şu şekilde:
“Bugün Dünya Yoksullukla 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü. Cumhuriyet Halk Partisi Emek Büroları olarak, Türkiye’de yoksulluğun önceki yıllara kıyasla daha da derinleştiğini ve bu tablonun temel bir insan hakkı olan onurlu yaşam hakkını ağır biçimde ihlal ettiğini vurgulamak istiyoruz.
‘EKONOMİK KRİZ, AĞIR BİR İNSAN HAKLARI KRİZİNE DÖNÜŞTÜ’
Yoksulluk, sosyal haklara erişememenin ve eşitsizliğin en görünür halidir. Aileler barınma, eğitim, beslenme ve sağlık hizmetlerinden uzaklaştırıldığında çocuklar okuldan kopmakta, gençler işsizliğe ve umutsuzluğa hapsedilmekte, kadınlar hem evde hem iş yaşamında orantısız yük taşımaktadır. Yaşlılar için bu tablo sosyal güvencesizliğin daha da ağırlaştığı bir yaşlılık anlamına gelmektedir.
AKP iktidarının uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar, yurttaşların yaşam güvencesini korumak bir yana, milyonlarca haneyi kırılgan hale getirmektedir. Kamusal hizmetlere erişimin sınırlanması, sosyal yardımların hak temelli bir sistem yerine keyfiyete bırakılması, yurttaşları derin bir güvencesizlik sarmalına itmiştir. Bugün Türkiye’nin içine itildiği durum ekonomik kriz safhasını geçerek kurumsal kötü muamelenin en açık örneği olarak son derece ağır insan hakları krizine evrilmiştir.
Kurumsal kötü muamele, yalnızca açık şiddet biçimleriyle sınırlı değildir. Haklara erişimi engelleyen, yurttaşları güvencesizliğe mahkûm eden her türlü ihmal, kötü muamelenin bir parçasıdır. Yetersiz sosyal yardımlar, erişilemeyen sağlık hizmetleri, güvencesiz çalışma koşulları, çocuk işçiliğinin görmezden gelinmesi, barınmanın bireysel sorun olarak tanımlanması, yapısal hak ihlallerinin açık örnekleridir. Bu ihlaller yurttaşlarımızın yaşam hakkına yönelmiş doğrudan saldırılardır.
‘ÇOCUKLAR AÇ, YAŞLILAR GÜVENCESİZ, KADINLAR YOKSULLUĞUN AĞIR YÜKÜNÜ TAŞIYOR’
Ülkemizde yoksul sayısı 17.821.000’e ulaştı. Yoksulluk artık bir kader değil, iktidarın yarattığı bir düzenin sonucu olarak kuşaktan kuşağa aktarılan bir miras, toplumsal eşitsizliğin en acı yüzü haline geldi. Türkiye’de 15 yaşından küçük 4 milyon 434 bin çocuk günde bir öğün yemek yiyemiyor. 1 milyon 800 bin çocuk yeni bir kıyafet alamıyor. Üstelik bu çocukların giyecek iki çift düzgün ayakkabısı da bulunmuyor.
Öte taraftan 65 yaş üstü 9 milyon 212 bin yurttaşımızın 2 milyon 123 bini yoksul. Yani her 4 yaşlıdan 1’i geçinemiyor. Barınamıyor. Isınamıyor. Karnını doyuramıyor.
13 milyon 486 bin kadın yoksulluğun pençesinde yaşam mücadelesi veriyor. Bu veri, yoksulluğun ekonomik bir mesele olmanın yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren yapısal bir sorun olduğunu da açıkça ortaya koyuyor. Kadınların yoksulluğa mahkûm edilmesi, aynı zamanda eşitlik, özgürlük ve onurlu yaşam haklarının gasp edilmesidir.
Yoksullukla mücadele, devletin temel sorumluluğudur. Bu sorumluluk, hukuki ve etik bir yükümlülüktür. Üzülerek ifade ediyoruz ki, AKP iktidarının yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik bütünlüklü bir politika geliştirme iradesi bulunmamaktadır. Yoksullukla mücadele edilmeyip yönetilmekte, yurttaşlar sistematik biçimde sosyal haklarından mahrum bırakılmaktadır.
‘FAİZE 1,4 TRİLYON, YOKSULA 275 MİLYAR LİRA’
Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Yardımlaşma Programı ile 9 ayda yoksullara harcanan kaynak 275 milyar liradır. Saatte 2 lira 36 kuruş ile yoksullukla mücadele ettiğini iddia eden bir iktidar var. Tek Adam Rejimi geride kalan 9 ayda yoksullukla mücadele için kişi başına aylık sadece 1.715 lira ayırdığını tarihe not düşüyoruz. Bu tutar, 91 bin lirayı aşan yoksulluk sınırının yalnızca %2’sine denk gelmektedir. Bugün yoksul bir yurttaşın Türkiye’de yoksulluk sınırına ulaşabilmesi için yaklaşık 53 kat daha fazla desteğe ihtiyacı olduğu ortadadır. Bu tablo, iktidarın yoksulluğu ortadan kaldırmayı değil, yönetilebilir kılmayı hedeflediğini açıkça göstermektedir.
Öte taraftan bu yıl içerisinde Hazine’den faize aktarılan kaynak 1,4 trilyon liraya ulaştı. Bu durum, tek adam rejiminin bütçe tercihlerinin yönünü açık biçimde gösteriyor. İktidar, ülkenin kaynaklarını yoksulluğu azaltmak, üretimi güçlendirmek ya da sosyal refahı büyütmek yerine faiz ödemelerine ayırıyor. Saatte 42 milyon liraya ulaşan faiz ödemesi, yoksullukla mücadeleye ayrılan kaynağın yaklaşık 6 katına denk geliyor. Bu veri sosyal devlet anlayışının inkârı anlamına geldiğini vurgulamak isteriz.
‘YOKSULLUĞU YÖNETİM ARACINA DÖNÜŞTÜRDÜLER’
Sistematik bir yoksullaştırma düzeni inşa edilmektedir. AKP iktidarı, halkın yaşam hakkını güçlendirmek yerine yoksulluğu bir yönetim aracına dönüştürmüştür. Bu düzen, milyonlarca insanın onurunu zedeleyen bir siyasetin sonucudur. Türkiye’de Bağımsız, sağlıklı ve güvenli yaşam bileşeni endeksi değeri 65’tir. Bu değer ile Avrupa’nın en kötü 6’ıncı ülkesi konumundayız. Geçebildiğimiz ülkelerin Romanya, Litvanya, Polonya ve Litvanya gibi eski doğu bloku ülkeleri ile Yunanistan olması kaygı vericidir. Ülkemizde gelir adaletsizliği, sağlık ve bakım hizmetlerine erişimdeki eşitsizlik, yoksulluk riski ve fiziksel güvensizlik derinleşmekte, insanların yaşam boyu öğrenme, bağımsız yaşama ve insanca bir yaşam sürme olanakları her geçen gün daha da daralmaktadır. 23 yıla ulaşan AKP iktidarında Türkiye’de genel mutluluk düzeyi yüzde 59,6’dan 49,6’ya düşmüştür. Mutsuz olanların oranı ise yüzde 7,3’ten 14,5’e yükselmiştir. Yarının bugünden kötü olacağına inananların oranı 2003’e yüzde 9,2 iken günümüzde 27,8’e ulaşmıştır.
Sonuç olarak, halkın güvenini, umudunu, yaşama sevincini törpüleyen bu düzen artık sürdürülemez hale gelmiştir. Bu ülkenin insanları yoksulluğa, umutsuzluğa, karanlığa mecbur değildir. Adil bir gelir dağılımı, güçlü bir kamusal sosyal koruma ağı ve hak temelli politikalarla bu ülkenin yoksulluk kuşatmasını yıkacağız. İnsan onurunu korumak, sosyal devletin görevidir. Biz bu görevi yerine getirmek için mücadeleye devam edeceğiz.”